Bir kalbiniz vardı, onu hatırlayınız.
Göğü kucaklayıp getirdim sana, kokla açılırsın.
Kötü bir işin en gizli şahidi vicdandır.
Bütün iyi şeyler güler. Yalvarırım gülmeyi öğrenin.
Güneş demişken, ellerini çok seviyorum.
Aşkın her halini gördüm, artık ne hali varsa görsün.
Benim sevdiğim renk senin gözlerinde kaldı.
Gözyaşlarını, çocukların erişmeyeceği bir yere saklayın.
Giden gitmiş, hüznü ayaklandırmak boşuna.
Üzgünüm diye başlayan bir cümle duyarsanız şayet, hazır olun cümlenin sonunda üzgün olan tek kişi siz olacaksınız.
Aslında her insan bir romandır ve biraz kahramandır. Gün gelir anlar ki, harcadığı tek şey hayalleri değil, zamandır.
İnsan geride bıraktıklarını özler, sahip olduğundan sıkılır, ulaşamadığına tutulur.
Genelde ulaşılmaz olan hep aşk olur.
Aşk; görmekten çok özlemeyi sever, dokunmaktan çok düşlemeyi. Ve aşk öyle haindir ki; nerde imkânsız varsa gider onu sever.
Aşk; görmekten çok özlemeyi sever, dokunmaktan çok düşlemeyi. Ve aşk öyle haindir ki; nerde imkânsız varsa gider onu sever.
Biliyorum, sığmazsın hiçbir yere bu sevdayla, dünya sana dar. Ama dayan gönlüm! Dayan ki her gecenin mutlaka bir sabahı var.
Bu kadar yürekten çağırma beni. Bir gece ansızın gelebilirim. Beni bekliyorsan, uyumamışsan, sevinçten kapında ölebilirim.
Bir kere sevdaya tutulmaya gör; ateşlere yandığının resmidir. Aşık dediğin, mecnun misali kör; ne bilsin alemde ne mevsimidir.
Eğer aç ve kimsesiz bir köpeği alıp bakar ve rahata kavuşturursanız sizi ısırmaz. İnsan ve köpek arasındaki temel fark budur.
Bir gül kadar güzel ol ama dikeni kadar zalim olma. Birine öyle bir söz söyle ki, ya yaşat ya da öldür; ama asla yaralı bırakma.
Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan benimle meydan oku her çaresizliğe benimle uyu, benimle uyan birlikte varalım on üçüncü aylara.
İyi insan lafın üstüne gelir demişse eskiler ve ben sürekli seni konuştuğum halde gelmiyorsan; demek ki iyi bir insan değilsin.
Kirli bir çocuk yüzüyüm kapında; ama dünyanın en temiz gözleriyle bakıyorum sana. Şeker değil istediğim, yüreğini koy avuçlarıma.
Alt yapısı olmayan bir şehir gibiyim. Ne zaman hüzünlensem gözlerimi su basıyor. Ve ne zaman seni düşünsem, kalbimin trafiği aksıyor.
İçin ağlasa da kim duyar seni? Kim anlar dışarıdan olup biteni? Leyla’nın yüzünü görenler bilir: Mecnun’un kalbine batan dikeni!
Yağmalandı kalbim, ömrüm, her şeyim. Kurşuna dizdiler anılarımı, yenik düştüm bu savaşta neyleyim, bir mezar nasılsa işte öyleyim.
Gönlümün meclisinde herkes konuşsun istemem, kimse müdahale etmesin aşka. Yer gök şahidimdir ki siyasi görüşüm yoktur senden başka.
Dudağında yangın varmış dediler, ta ezelden yayan koşarak geldim. Alev yanaklara sarmış dediler, sevda seli oldum; taşarak geldim.
Kalp midir insana sev diyen yoksa yalnızlık mıdır körükleyen? Sahi nedir sevmek; bir muma ateş olmak mı, yoksa yanan ateşe dokunmak mı?
İki damla gözyaşı düştü gülüme, sonra kurudu tuzu kaldı geriye, denizleri aşıp aşkıma yol aldı bir umutla yeşerip tekrar açacak diye.
Bugün dünyayı istediğin renge boya, bu rengi insanlara tüm sevginle dağıt, kendini sevginin bir rengi diye tanıt, çünkü senin varlığın sevgiye en güzel kanıt.
Hayat, çatlak bardaktaki suya benzer içsen de tükenir içmesen de, bu yüzden hayattan tat almaya bak: Çünkü yaşasan da bitecek yaşamasan da.
Terk etmedi sevdan beni, aç kaldım, susuz kaldım, hayın, karanlıktı gece. Can garip, can suskun, can paramparça… Ve ellerim, kelepçede, tütünsüz uykusuz kaldım, terk etmedi sevdan beni.
Seni soruyorlar. Öldü mü diyeyim yoksa dönecek mi? İkisi de imkânsız değil mi? Çünkü biliyorum asla geri dönmezsin. Ve biliyorsun sen benim için asla ölmezsin.
Bir gün gelir de unuturmuş insan en sevdiği hatıraları bile. Bari sen her gece yorgun sesiyle, saat on ikiyi vurduğu zaman, beni unutma. Çünkü ben her gece o saatlerde seni yaşar ve seni düşünürüm.
Gül biraz; bunca keder, bunca gözyaşı dinsin, gül biraz; şu gök kubbe kahkahanı işitsin. Her gidenin ardından koşmaya değmez hayat, gelecekleri bekle, gidecek varsın gitsin.
Aşk; topuklarından etine kadar işlemiş bir nasır gibidir. Ya canın acıya acıya adım atacaksın, ya da canını acıta acıta söküp atacaksın. İki yolda da tek bir gerçek olacak; canın çok ama çok acıyacak.
Öyle güzel bakardı ki, sadece beni gördüğünü zannederdim.
Gençliğimi sadaka verdim şu dilenci yıllara.
En ağır işçi benim; gün yirmi dört saat, seni düşünüyorum.
Ya farkıma vardığında, farkın kalmamış olursa?
O kadar güzel unutmuştun ki beni, hatırlatmaya kıyamadım.
Kasımda aşkı bulamadık, kapıyı aralık bıraktık.
Okyanusta ölmez de insan, gider bir kaşık ”sevda” da boğulur.
Hiçbir harfi sensiz bir cümleye kurban etmedim.
Sen böyle güzelken bana söz düşmez bakma, şiirler yazdığıma.
Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur.


